T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ALANYURT KOCATEPE İLKÖĞRETİM OKULU 2F SINIFI SİTESİDİR.
   
  .
  Vücudumuzu Tanıyalım
 

İnsanlarda dokunma, basınç, sıcaklık ve ağrı gibi mekanik duyuları algılayan reseptörler bulunur.

Mekanik reseptörlerin en önemlisi basınç duyusunu alan Pacini cisimciğidir. Pacini cisimciği deri altına ve iç organların duvarlarına yerleşmiştir. Basınç değişmelerini algılamamızı sağlar.

Dokunma duyusunu alan reseptörler Meissner cisimciği ve Ruffini cisimciğidir. Bunlar parmak uçları ve dudaklarda yoğun olarak bulunur, cismin niteliğini algılamamızı sağlar.

Deride dermis tabakasında bulunan Ruffini cisimciği ise sıcak duyusunu almamızı sağlar. Bu reseptörler çabuk yorulur.

Deride bulunan kıl kökü reseptörleri de bir çeşit dokunma reseptörleridir. Hafif bir dokunma duyusunun kuvvetlendirilmesini sağlar.

Serbest sinir uçları, en az özelleşmiş resep¬törlerdir. Derinin her tarafında ve diğer dokularda da bulunur ve ağrı duyusunu alırlar.

Dokunma duyusunun organı olan derinin yukarıda sayılan duyu işlevleri dışındaki başlıca görevleri şöyledir:

1. Vücuda şekil ve bütünlük kazandırmada etkilidir.

2. Deri altındaki yapıları kimyasal ve fiziksel etkilerden korur. Epidermisin alt tabakalarında üretilen ve melanin denilen renk maddesi mor ötesi ışınlan emerek vücudu güneşin zararlı etkilerinden korur. Güneşte kalındığında deri renginin esmerleşmesi, derideki renk hücrelerinin korunma amacıyla ürettiği renk maddesinden ileri gelir. Bu maddeler güneş ışınlarının alt tabakalara geçerek zarar vermesini önler.

3. Mikropların vücuda girmesine engel olur.

4. Kara hayvanlarında vücudun aşırı su kaybını önler.

5. Ter bezleri yardımıyla boşaltıma yardımcı olur.

6. Yağ bezleri, ter bezleri ve kan damarları aracılığıyla vücut sıcaklığının sabit kalmasına yardımcı olur.

Derinin sağlıklı olmasının ilk koşulu temiz tutulmasıdır. Bu amaçla sabun ve suyla sık sık banyo yapılma¬lıdır. Yaralanma halinde deri uygun şekilde tedavi edilmelidir. Asit, baz, deterjan vb. maddelerle derinin teması önlenmeli, temas ederse de bu kısım bol su ile yıkanmalıdır. Güneş ışınlarının zararlı etkisinden korunmak için gereğinden fazla güneş altında kalınmamalıdır.

 

Dil ve Tat Alma Duyusu

Dil, konuşmayı, besinlerin ağızda çevrilerek yutulmasını, yediğimiz besinlerin tatlarını almamızı sağlar. Dilin üzeri epitel doku ile örtülür.

Tat alma tomurcukları, dil üzerindeki papilla denilen yapılarda yerleşmiştir. Papillalar mantarsı, çanaksı ve ipliksi şekillerde bulunur. Tat tomurcukları, reseptörler ve destek hücrelerinden oluşmuştur.

Acı, ekşi, tatlı ve tuzlu olarak gruplandırılan tatlar dilin belli bölgelerinde bulunan tat tomurcuklarıyla alınır.
Dilin arka kısmı acıyı, uç kısmı tatlıyı, arka kenarları ekşiyi, orta kenarları ise tuzluyu ayırt eder.

Yediğimiz besinlerin tadının alınabilmesi için tükürükte erimesi gerekir. Bu kimyasal maddeler, tat alma tomurcuğundaki reseptör moleküller ile reak¬siyona girer ve impuls başlatır. İmpulslar duyu sinirleri ile beyindeki ilgili merkeze iletilir ve yorumla¬nır.

Yenilen ve içilen besinlerin tadı, kokusu, rengi, sıcaklığı lezzet denilen bir duyuyu oluşturur.

Koku alma organı olan burun, arkadan yutağa bağlıdır, iç yüzeyinde mukus salgılayan bezler bulunur.

Koku alma reseptörleri, burun boşluklarının üst kısmında sarı bölge denilen yerde bulunur. Koku reseptörlerinin her biri bir sinir hücresidir. Koku reseptörlerinin aksonları kalbur kemiğini geçerek koku soğancığına girer ve buradaki duyu sinirleri ile sinaps yapar.

Koku reseptörleri mukus içinde eriyebilen maddelerle uyarılabilir. Koku veren kimyasal maddeler reseptör moleküllerle reaksiyona girer, hücre zarının geçirgenliğin değiştirerek impuls başlatır. Bu impulslar beyindeki ilgili merkeze taşınarak değer¬lendirilir.

Koku alma duyusu çabuk yorulur. Bir süre aynı koku alınırsa artık hissedilmez olur. Ancak değişik bir koku olursa hemen fark edilir.

Kulak ve İşitme Duyusu

Kulak, işitme ve denge organıdır. Dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç kısımda incelenir.

Dış Kulak

Kıkırdaktan yapılmış kıvrımlı kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşur. Dış kulak yolu ile orta kula¬ğın birleştiği yerde bağ dokudan yapılmış, ses dal¬gaları ile titreşebilen kulak zarı bulunur.

Orta Kulak

Küçük bir odacık şeklinde olan bu bölümde şekillerine göre adlandırılan çekiç, örs ve üzengi kemikleri bulunur. Üzengi kemiği iç kulak başlangı¬cındaki oval pencereye bağlıdır. Orta kulakta oval pencerenin alt kısmında yuvarlak pencere bulunur.

Kemikler, ses dalgalarının kuvvetlendirilerek iç kulağa iletilmesinde görevlidir.

Orta kulak "Östaki borusu" denilen bir kanalla yutağa bağlanır. Bu yapı, kulak zarının iki tarafın¬daki hava basıncını dengede tutmaya yarar.

İç Kulak

İç kulakta dışları kemik, içleri zar yapılı labirent ve torbalar bulunur.

Labirentin işitme ile ilgili kısmı helezon şeklinde kıvrılmıştır. Bu kısma salyangoz (=kohlea) denir. Salyangoz içinde birbirinden ince zarlarla ayrılan üç kanal bulunur:

1. Vestibular kanal: Orta kulaktaki oval pencereye bağlıdır. İçi perilenf denilen bir sıvı ile doludur.

2. Kohlear kanal: Ortada, içi endolenf ile dolu kanaldır. Asıl işitmeyi sağlayan korti organı bu kanalda bulunur.

3. Timpanik kanal: Orta kulaktaki yuvarlak pen¬cereye bağlıdır. İçi perilenf sıvısı ile doludur.

İşitme Olayı

1 Kulak kepçesi tarafından alınan ses dalgaları, dış kulak zarından geçerek kulak zarını titreştirir.

2 Titreşimler kuvvetlendirilerek orta kulaktaki çekiç, örs, üzengi kemiklerine iletilir.

3 Üzengi kemiği titreşimleri oval pencere ile iç kulağa iletir.

4 Titreşimler iç kulak kanallarındaki sıvılarda dalgalar halinde ilerleyerek korti organını uyarır ve duyu sinirlerinde impulsları başlatır.

5 Bu impulslar beynin ilgili merkezine gider ve değerlendirilir.

Kulağın dengeyi sağlamadaki görevi:

Denge, iç kulakta yer alan üç yarım daire ka¬nalları ile bunların uçlarında bulunan ampulla deni¬len bölüme bağlı tulumcuk ve keseciklerle sağlanır.

Bu yapıların içinde endolenf, dışında perilenf sıvısı bulunur.

Ampulla, tulumcuk ve kesecik içinde, titrek tüylü duyu hücreleri ve duyu sinirleri vardır. Ayrıca CaCO3 kristallerinden oluşmuş otolit denilen küçük taşlar yer alır.

Vücudun dengesi bozulacak olursa kulak taşlarının duyu hücrelerine yaptığı basınç değişir. Bu durum impuls oluşumunu sağlar. İmpulslar duyu sinirleriyle beyin ve beyinciğe iletilerek merkezden verilen emirlere göre kaslar uyarılır ve denge sağlanır.

Göz ve Görme Duyusu

İnsan gözü 4000 - 7400 A° arasındaki dalga boyuna sahip ışıkla uyarılabilen, görme olayını gerçekleştiren organdır. Göz, görmeyi sağlayan ve koruyucu görevi olan yapılardan meydana gelmiştir. Gözdeki koruyucu yapılar; kaşlar, göz kapakları, kirpikler, gözyaşı bezi ve göz yuvarlağını göz çukuruna bağlayan, hareketi sağlayan kaslardır.

Görmeyi sağlayan kısımlar ise mercek, reseptörler ve duyu sinirleridir.

Göz küresi dıştan içe doğru sert tabaka, damar tabaka, ağ tabaka olarak adlandırılan 3 tabakadan oluşur.

A. Sert tabaka

Göz yuvarlağını dıştan saran, bağ dokudan oluşmuş, kalın ve sert koruyucu tabakadır. Göz yuvarlağının ön tarafında incelip saydam hale gelerek "Kornea" adını alır. Kornea, mercek gibi görev yaparak ışığın toplanması ve kırılmasında rol oynar. Sert tabakanın diğer kısımları beyaz olup, göz akı adını alır.

B. Damar tabaka

Sert tabakanın altındadır. Kan damarları bakımından zengindir. Damar tabaka gözün ön kısmında düzleşir ve iris adını alır. İriste gözün rengini oluşturan pigmentler bulunur. İrisin ortasındaki açıklığa göz bebeği denir. Göz bebeği göze gelen ışık miktarına göre daralıp genişleyebilir.

Damar tabakanın iç yüzeyinde, siyah renk maddesi (melanin) taşıyan hücrelerin meydana getirdiği bir tabaka bulunur. Bu tabaka göz yuvarlağının içini karanlık bir oda halinde çevirir, fazla ışığı emer.

C. Ağ tabaka (=retina)

Işığa duyarlı fotoreseptörlerin bulunduğu tabakadır. Koni ve çomak olmak üzere iki tip reseptör vardır.

Koni şeklindeki reseptörler, renk görme ile ilgilidir. Mavi, yeşil ve kırmızı ışığa duyarlı 3 tip koni reseptörü vardır. Bu renklerin dışında kalan ara renklerin algılanması iki veya üç koninin birlikte çalışması ile olur. Renk körlüğü, genetik bozukluk sonucu konilerden bir veya bir kaçının olmamasından kaynaklanır.

Çomak (çubuk) hücreler ise cismin şeklinin algılanmasını sağlar. Alacakaranlıkta cisimleri siyah-beyaz görmeyi sağlar. Ağ tabakanın her tarafına yayılmışlardır.

Reseptörler duyu sinirleriyle bağlantılıdır. Duyu sinirleri göz yuvarlağının arka tarafında birleşerek göz sinirini (=optik sinir) meydana getirir. Göz sinirinin göz yuvarlağından çıktığı bölgede reseptör bulunmaz. Buraya kör nokta denir.

Sarı leke

Kornea ve göz merceğinden geçen optik eksenin retinayı kestiği yerde çukur olan bölgeye sarı leke denir. Burada koni şeklindeki reseptörler daha yoğun olduğu için görme daha nettir.

Gözün Diğer Kısımları

Göz Merceği: İrisin arkasında yer alır. Dışbükey mercek şeklindedir. Mercek bağları ile kirpiksi cisim denilen kısma bağlıdır. Bu bağlar ve kaslar yardımıyla göz merceğinin yuvarlaklığı değiştirilerek odak uzaklığı ayarlanır. Buna göz uyumu denir.

Göz merceği, göz bebeğinden giren ışınların kırılarak sarı beneğe düşmesini sağlar.

Yakındaki bir cisme bakarken; kirpiksi kaslar kasılır, mercek bağları gevşer, mercek kalınlaşır, bombeleşir.

Uzaktaki bir cisme bakarken; kirpiksi kaslar gevşer, mercek bağları kasılır ve mercek incelir, düzleşir.

Ön oda sıvısı: İris ve kornea arasındaki boşluğu dolduran sıvıdır. Işığın kırılmasını sağlar.

Arka oda: Göz merceği ile iris arasında kalan boşluktur. Mercekle ağ tabaka arasında kalan kısım ise camsı cisim denilen saydam bir madde ile doludur.

Görme olayı

Cisimden gelen ışınlar saydam tabakada kırıldıktan sonra göz bebeğinden geçer ve merceğe ulaşır.

Mercekte bir kez daha kırıldıktan sonra camsı cismi geçer ve retina üzerinde ters bir görüntü meydana getirir. Işınlar koni ve çomak reseptörlerini uyararak görme sinirlerinde impulsu başlatır. İmpulslar duyu sinirleri ile beynin görme merkezine iletilir. Burada değerlendirildikten sonra cisim düz, net ve renkli olarak görülür.

Göz Kusurları

1- Miyopluk (Uzağı net görememe)

Göz yuvarlağının önden arkaya çapının uzun olması nedeniyle görüntü sarı benek önüne düşer ve net görüntü elde edilemez. Bu kişiler yakını net gördükleri halde uzağı iyi göremezler. Kalın kenarlı merceklerden yapılmış gözlük kullanılarak görüntü¬nün retina üzerine düşmesi sağlanır.

2- Hipermetropluk (Yakını net görememe)

Göz yuvarlağının önden arkaya çapı kısadır. Görüntü sarı beneğin arkasına düşer ve net olmaz. Bu kişiler uzağı iyi gördükleri halde yakını net göremezler.

İnce kenarlı mercekten yapılmış gözlük kullanılarak görüntünün retina üzerine düşmesi sağlanır.

3- Astigmatizm

Kornea veya göz merceğinde oluşan kavislenmeden dolayı gözün saydam kısımları görüntüyü dağıtır, cisimler bulanık görülür. Görüntüyü netleştirmek için, düzensiz olarak sıkıştırılmış mercek kullanılır.

4- Prespitlik

İleri yaşlarda göz merceğinin esnekliğini kaybetmesi ile ortaya çıkar. Bu kişiler yakını iyi göremez. İnce kenarlı mercek kullanılarak düzeltilebilir.

BU BİLGİLER AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINTIDIR:
http://www.uzunhayat.net/vucudumuzu-taniyalim/default.asp

SİYE YÖNETİCİLERİNE TEŞEKKÜRLER
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol